Yeşil Sol Parti olarak, sistem krizinin derinleştiği, savaşların, ekolojik yıkımın yayıldığı ve demokratik alanın daraldığı tarihsel bir eşikte gerçekleştirdiğimiz Büyük Konferans/Kongremizde; dünya, bölge ve ülke sorunları, toplumsal muhalefetin ve Parti’mizin örgütlenme durumu tartışılmış, aşağıdaki temel tespit ve sonuçlar ortaklaştırılmıştır.
Küresel Paylaşım Savaşı ve Bölgesel Yansımalar
Dünyada yeni bir emperyalist paylaşım süreci yaşanıyor. Emperyalist- Kapitalist sistem mevcut krizini savaşlar, otoriterleşme, doğa talanı ve toplumsal bölünmeler üzerinden yönetmeye çalışıyor. Ortadoğu ve Ukrayna’daki gelişmeler, bu sürecin yıkıcı tezahürleridir. Vekâlet savaşlarından öteye geçilerek egemen devletlerin doğrudan taraf olduğu çatışmalarda binlerce insan yaşamını yitirirken, milyonlarca insan yerinden edilmiş, kadim halklar yok sayılmıştır.
Müttefiklerin bile bir birlerine karşı ekonomik güç kullandıkları bu paylaşım sürecinde askeri müdahalelerin yanı sıra ekonomik silahlar da seferber edilmektedir.
Bölgemizde ortaya çıkan tablo da bu durumun bir yansımasıdır. Emperyalist kapitalist sistem bölgede sorunları kendisi için en aza indirmek istiyor ve bölge halkları bunu kanlı bir savaş dönemi olarak yaşıyor. Özellikle Filistinliler ve Kürtler gibi iki kadim bölge halkı bu kanlı süreçte büyük acılar yaşamaktadır.
‘Yeni Suriye’ ve ‘Yeni Ortadoğu’
Suriye’de iktidar değişikliği sonrasında HTŞ yönetimi üzerinden yeni Ortadoğu’ya uygun yeni bir Suriye inşa edilmek isteniyor. Cumhur İttifakı ile cisimleşen iktidar bloku bu süreçte aslan payını kapmayı hedeflerken; on yıllardır hakları için mücadele eden Kürt halkının örgütlü yapısı ve mücadele gücü bunun önünde ciddi bir engel oluşturuyor.
Ortadoğu’da sistemin baş bekçisi olan İsrail’in amaçları ile tümüyle çelişen Filistin halkının varlığı tasfiye edilmek isteniyor. Libya gibi uzak coğrafyalara sürülmeleri dahi konuşulan Filistin halkı köşeye sıkıştırılmış durumdadır. Filistin halkına yönelik süregelen işgal, soykırım ve sistematik etnik temizlik politikaları, sadece bir coğrafi bölgeye sıkışmış çatışma değil; aynı zamanda küresel hegemonya ve paylaşım savaşının bir parçasıdır. Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını savunmak, her halkın ve topluluğun özgürlük hakkına duyduğumuz bağlılığın ifadesidir.
Öte yandan Suriye’de, egemen güçlerin planı ve desteğiyle ülke yönetimini eline geçiren HTŞ’nin mezhepçi politikalarının hedefi olan Aleviler, bir katliam ve soykırım süreci ile karşı karşıya kalmışlardır.
Son yaşananlarla tüm müdahalelere ve olası iç çatışmaların şiddetlenmesine açık hale gelen Suriye’de toplumsal ve siyasal açıdan oldukça kırılgan bir durum oluşmuştur. Bu durum her an yeni çatışmaların fitilini ateşleyebilecek tehlikeye sahiptir. Suriye’deki bu kırılgan durumun Türkiye’deki olası yansımaları siyasi ve toplumsal iklimi etkileme potansiyeli taşımaktadır.
Kıbrıs’ın Geleceğine Kıbrıslılar Karar Vermelidir
Kıbrıs halkı zengin kültürü ile barış içinde yüzyıllarca yaşayabilme olanaklarını yaratmışken önce İngiliz egemenliği dönemindeki “böl-yönet” siyaseti ve sonrasında gelen bağımsızlık sürecinde Türkiye ve Yunanistan’ın ada üzerinde kurduğu planlar sonucunda halklar arasında düşmanlık fikri empoze edilmeye başlanmıştır.
Gelinen noktada yüzlerce sivil, ateşin içine atılmış, köyler, mahalleler, sokaklar ayrıştırılmış, şiddet sarmalı adayı yaşanmaz hale getirmiştir. Garantörlük hakkını kullandığını ifade eden Türkiye’nin adaya müdahalesi ile Kıbrıs devletinin bütünlüğü bozulmuş, uluslararası hukuk çiğnenmiştir.
Bu bölünmenin sonrasında, uyuşturucu, kumar, fuhuş gibi faaliyetler nedeniyle ada, bölgenin kara para cenneti haline gelmiştir.
Kıbrıs için acil olarak yapılması gereken şey, adadaki iki İngiliz üssü de dâhil olmak üzere adadaki tüm askeri üslerin kapatılması ve bütün yabancı güçlerin adadan derhal çekilmesinin sağlanması, adanın hızla silahsızlandırılması, milliyetçilikle ve nefret söylemiyle oluşturulan ötekileştirme dilinden uzaklaşılması, barışçıl söylem ve anlayışın geliştirilmesi, toplumlar arası önyargıların yıkılması ve barışın tesisinin ardından Kıbrıs’ın geleceğine Kıbrıs halklarının birlikte ve barışçıl bir şekilde karar vermesidir.
Alevilere Yönelik Ayrımcılığa ve Katliamlara Sessiz Kalmayacağız
Gerek Suriye iç savaşı sürecinde, gerekse HTŞ’nin yönetimi ele geçirmesinden sonar Suriye’de Alevilere yönelik katliamlar, mezhepsel ayrımcılığın ve nefret siyasetine dayalı savaş stratejilerinin trajik sonucudur. Bu katliamlar insanlık suçudur. Aynı şekilde Türkiye’de de Alevilere yönelik süregelen ayrımcı ve dışlayıcı yaklaşımlar, kamusal yaşamda eşit yurttaşlık hakkını tehdit eden uygulamalar Alevilerin yaşadıkları dışlanmayı ve mağduriyeti derinleştirmektedir. Alevilerin inancını ve kimliklerini özgürce ifade edebileceği, eşit yurttaşlık temelinde bir kamusal düzenin inşa edilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Kapitalizmin Krizi ve Faşist Rejimlerin Yükselişi
Emperyalist-kapitalist sistem, başta emekçiler olmak üzere tüm halk üzerindeki baskıları arttırmayı, tarih boyunca elde edilmiş ekonomik demokratik hakları ortadan kaldırmayı hedefliyor. Dünyanın hemen her tarafından otoriter liderler yükselmeye, toplumsal talepleri bastırmaya yönelik faşizan rejimler oluşturmaya başlıyor.
Bu rejimlerin ortak özelliklerinin başında kadınların, LGBTİ+ grupların haklarının inkârı ve bu alanlardaki tüm hak mücadelelerinin bastırılmaları geliyor. Doğanın acımasızca sömürülmesi yönündeki hammadde, inşaat ve madencilik çalışmaları ise ekonomik alanda buna eşlik ediyor. Ne var ki yer kürenin hemen her köşesindeki halklar, emekçiler, kadınlar, LGBTİ+lar ve gençler buna direniyorlar.
Ekolojik Kriz ve Savaşın Kesişimi
Savaşlar bölgesel ve küresel ekolojik yıkımı da beraberinde getiriyor. Ekolojik kriz, kapitalist üretim tarzının doğayı sermaye birikimi lehine araçsallaştırmasının ve metalaştırmasının bir sonucudur. Bu nedenle savaş karşıtı mücadele ile ekolojik mücadele bir ve aynı stratejik hattın parçalarıdır.
Bugün artık açıkça görülmektedir ki emek-sermaye ve insan-doğa çelişkileri birbirinden bağımsız değildir. Kapitalist üretim modeli, hem emeği güvencesizleştirip halkı yoksullaştırmakta hem de doğayı geri dönülmez biçimde tahrip etmektedir. Bu iki çelişki, eşzamanlı bir şekilde varlığını sürdürmekte; birbirini etkilemekte ve birbirine dolanık biçimde gelişmektedir.
Bu nedenle Yeşil Sol Parti, emek mücadelesinin, ancak doğayla barışık bir ekonomik sistemde anlam kazanabileceğinin ve ekolojik mücadelenin ancak toplumsal adalet temelinde sürdürülebileceğinin altını çizmektedir.
Kadınlara, LGBTİ+ bireylere, çocuklara ve tüm ezilen toplumsal kesimlere yönelik artan baskı politikaları, otoriter rejimlerin yapısal bir parçası haline gelmiştir. Bu nedenle feminist, queer, ekolojist ve sınıf eksenli mücadelelerin ortaklaştırılması zorunludur. Kongremiz bu zorunluluğu stratejik bir ilke olarak benimsemiştir.
Barış ve Demokratik Çözüm
Paylaşım savaşı güç dengelerini değiştiriyor ve egemenleri politika değişiklikleri yapmaya zorluyor. Bahçeli’nin Ekim ayındaki çıkışı bu tablonun bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır.
İktidar blokunu oluşturan güçler, atmak zorunda kaldıkları bu adımla Kürt halkının mücadelesi karşısında bir anlamda çaresiz kaldıklarını da itiraf etmiş oldular. Bunun sonucunda yok etme ve sindirme politikalarından vaz geçerek kabul etme ve yönetme politikalarına yöneldiler. Ekim 2024’ten bu yana devam eden gelişmeler, daha önce çeşitli defalar denenmiş olmasına karşın sonuçlandırılamamış olan bir çatışmasızlık sürecinin gerçekleşmesini ve silahların devreden çıkarılmasına olanak sağlayan yeni bir duruma ulaşılmasını hedeflemektedir.
Silahlı mücadelenin yerini sivil demokratik siyasete bırakmasının, toplumsal ve siyasal muhalefetin gelişmesine daha güçlü bir zemin yaratacağı kuşkusuzdur. Ne var ki iktidar blokunun bu güne kadar sürdürdüğü politikalar ülke halklarına ve emekçilerine güven vermiyor. Bu güvensizlik son derece haklı temellere dayanıyor. İmamoğlu’nun tutuklanması, Kavala, Demirtaş, Mater vb. isimlerin ağır cezalara çarptırılmasını yaşayan toplum güvenmek için bir neden görmüyor.
Toplumsal muhalefet kesimleri ve sol-sosyalist güçler Kürt halkının ve toplumsal muhalefetin yıllar süren mücadelesi sonucunda gelinen bu noktada yeni bir güç birliğini yaratmak, Kürt halkıyla en geniş stratejik ittifakı kurmanın yollarını bulmak zorundalar.
Demokratik Cumhuriyet ve Birleşik Mücadele Çağrısı
Demokrasi ve özgürlük mücadelesi, sadece bireylerin ya da partilerin değil, halkların kolektif çabasıyla yürütülmeli ve bu süreç yalnızca iktidarın değil tüm toplumsal aktörlerin katılımıyla şekillenmelidir. Bu nedenle barış çağrısını güçlü bir şekilde sahipleniyor ve demokratik çözüm sürecinin aktif tarafı olacağımızı ilan ediyoruz.
Yeni bir dönemin şekillenmesi anlamına gelen bu süreçte iktidar blokunun devrilmesini sadece Erdoğan’dan kurtulmaya sıkıştıran ve barış sürecini ıskalayan yaklaşımların eksik ve yanlış olacağını görmek gerekiyor.
Kürt hareketinin de müzakere süreci kaygısıyla demokrasi mücadelesinin dışında kalması hem kendi nesnel tarihi hem de günün ihtiyaçları bakımından gerçekçi gözükmüyor. On yıllardır demokratik siyaset alanında mücadele etmiş, kendi dışındaki güçlerle ittifak aramış bir hareketin bunu görmeyeceğini düşünmek gerçekçi olmaz.
Kürt sorununun çözülmesinin, silahların susmasının, şiddetin durmasının ve demokratik siyasetin güçlendirilmesinin, ancak Türkiye’nin demokratikleşmesiyle mümkün olacağı tartışmasızdır. Bu nedenle farklı kimlik ve inançların özgürleştiği, çoğulcu, katılımcı bir demokrasinin savunulmasını önümüzdeki dönemin ana gündemlerinden biri olarak görüyoruz.
Günümüzde karşı karşıya kaldığımız en önemli risk iktidar blokunun bu olguyu toplumsal muhalefeti bölmek için kullanmasıdır. Sosyalistler bu tehlikeyi görmek, böyle bir ayrıştırmayı engellemeye yönelik politikaları önermek ve hayata geçirmek için çaba harcamak zorundadırlar.
Ekolojik, kadın özgürlükçü, demokratik bir siyasal düzenin inşa mücadelesi ve bir yandan da bugünkü iktisadi sistemin yarattığı ekonomik ve ekolojik krizi de gündem yapan ve kapitalizmi aşmayı hedefleyen bir perspektifle solun, sosyalist hareketin kendisini yeniden inşa edeceği yeni bir Sol Odak oluşturma görevi önümüzdeki dönemin bir başka önceliğidir.
Bir kez daha altını çizmek gerekir ki devam eden süreçte gelinen nokta, barış, demokrasi ve eşitlik mücadelesinde bir nihayeti değil, yeni bir aşamayı ifade etmektedir. Bu mücadelenin yükseltilmesi için güçlü bir muhalefet cephesine ya da başka bir deyişle bir anti-faşist cepheye ihtiyaç vardır ve bu cephe de ancak Kürt halkının aktif katılımıyla anlam kazanabilir.
‘Sol Odak’ Ve ‘Demokrasi Koalisyonu’
Türkiye’deki gelişmeler ve yeni siyasal konjonktür, mevcut tüm siyasal yapıları hem duruma uyum sağlayacak politikalar geliştirme hem de bu politik perspektife uygun örgütsel formlar yaratma konularında çeşitli arayışlara yönlendiriyor. Bu yeni arayışlar hem politik hem de örgütsel bir yenileşmeyi zorunlu kılıyor.
Yeşil Sol Parti bu arayışı, temel olarak ikili bir aks üzerinden ilerletmeye çalışıyor. Bu ikili aksın ilki olan ‘Sol Odak’, politik ve örgütsel hedefi olan, içinde solun yenilenmesi amacını da barındıran, çokluk temelinde örgütlenmiş, orta ve uzun vadedeki hedefleri tanımlayıp programatik bir şekilde belirlemiş olan politik bir muhalefet odağını ya da politik bir hareketi ifade etmektedir. ‘Sol Odak’, birleşik bir partileşme fikrini başta reddetmese de çalışmalarını sadece birleşik bir parti kurma hedefine yöneltmeyecektir.
İkili aksın diğer unsuru ise ‘Demokrasi Koalisyonu’ dur. Bu koalisyon, bugünün siyasal ihtiyaçları üzerinden toplumsal muhalefeti bir ara getirmek, baskıcı otoriter rejimi geriletmek, iktidar blokunu durdurmak ve geniş toplumsal kesimlerin taleplerini görünür kılıp savunmak amacıyla çeşitli siyasal ve toplumsal parti, örgüt, sendika, meslek kuruluşu vb gibi yapılar arasında kurulan, uzun vadeli amaçlar yerine kısa dönemli hedeflere odaklanan bir toplumsal mücadele cephesidir.
Örgütlenmede Atılım Dönemi
İçinden geçmekte olduğumuz süreç, yakın zamanda toplumsal ve siyasal alanda önemli değişikliklerin gerçekleşeceğini, gelişmelerin dikkatle incelenmesi ve yeni duruma uygun kararlar alınmasını gerektiren kırılma noktalarının olacağını göstermektedir. Beklenen bu gelişmeler sonucunda siyasal alandaki güç dizilimlerinde değişikliklerin olması ve yeni koşullara uygun yeni bir tutum ortaya konulması kaçınılmazdır.
Bu yeni dönemde ekolojik-politik mücadele hattı ile sol-sosyalist mücadele hattını birlikte yürüterek faaliyetini sürdüren Yeşil Sol Parti’ye Türkiye’de duyulacak ihtiyaç her zamankinden fazla olacaktır.
Bu ihtiyaçlardan yola çıkarak, Yeşil Sol Parti’nin seçim yeterliği hedefi de dâhil olmak üzere bir örgütlenme atılımı yapması, buna paralel olarak Sol Odak ve Demokrasi Koalisyonu oluşturulması çalışmalarını tüm gücüyle sürdürmesi, Konferansımız tarafından önümüzdeki dönemin önemli görevlerinden biri olarak tespit edilmiştir.
Bu Düzeni Değiştireceğiz!
Bu topraklarda yaşayan tüm halklara, gençlere, kadınlara, köylülere, işçilere, sanatçılara, bilim insanlarına ve direnen herkese sesleniyoruz: Bu düzeni değiştirmek, demokratik bir cumhuriyet inşa etmek mümkündür.
Yeşil Sol Parti emekten, barıştan, demokrasiden ve doğadan yana olan tüm herkesi bu yolda birlikte yürümeye çağırmaktadır.