
“DOĞAYLA BARIŞMADAN KALICI BARIŞ SAĞLANMAZ!”
“Doğayla barışmadan kalıcı barış sağlanamaz” diyen 86 ekoloji örgütü, sendika, inisiyatif ve platformun hazırladığı Doğayla da Barış başlıklı rapor bugün […]
2 Temmuz 1993’te Sivas’ta, Pir Sultan Abdal Şenlikleri için bir araya gelen aydınlar, sanatçılar, yazarlar ve yurttaşlar, gerici bir güruhun organize saldırısıyla Madımak Oteli’ne hapsedildi. Devletin güvenlik güçlerinin gözleri önünde otelin yakılmasıyla 33 aydın, 2 otel çalışanı ve bir saldırgan hayatını kaybetti. Bu, sadece bir katliam değil, aynı zamanda Türkiye tarihinde derin bir yara, karanlık bir dönemin en kanlı sayfalarından biridir.
Madımak Katliamının üzerinden 32 yıl geçti. Ancak adalet yerini hâlâ bulmadı. Sivas’ta yaşanan bu vahşet, sadece bir topluluğa değil, bir arada yaşam umuduna, eşitliğe, özgürlüğe ve laikliğe karşı yapılmış kolektif ve organize bir saldırıydı. Bugün görüyoruz ki, bu saldırının sorumluları gerçek anlamda yargılanmadı, cezasızlıkla ödüllendirildi, zaman aşımı kararlarıyla aklandı, hatta bazıları devletin koruması altına alındı. Bu cezasızlık politikası, Türkiye’de toplumsal muhalefete yönelik suçların sistematik hale gelmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Madımak Katliamı, bir nefret suçudur ve insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Bu yönüyle uluslararası hukukta tanımlandığı şekilde zaman aşımına tabi olmamalı, faillerin ve azmettiricilerin tamamı yargılanmalı ve adalet sağlanmalıdır.
Aleviler, bugün de Türkiye’de hedef gösterilmekte ve saldırı tehdidi altındadır. Cem evlerine yönelik fiziki saldırılar, Alevi yurttaşların evlerinin işaretlenmesi gibi uygulamalar, iktidarın ötekileştirici politikalarının toplumsal alandaki tezahürüdür. Madımak’ta yakılmak istenen Alevi kimliği, bugün de aynı zihniyetin farklı araçlarla hedefindedir.
Bugün, 32 yıl sonra, bu ülkenin belleğinde hâlâ o yangının külü tütüyor. Fakat ne yazık ki o yangın sadece geçmişte kalmadı. 2 Temmuz 2025’te, Madımak Katliamının yıldönümünde Leman dergisine yönelik gerçekleştirilen saldırı, geçmişin karanlığının bugün yeniden canlandırılmak istendiğini gösteriyor. Bu saldırı, yalnızca bir dergiye değil, düşünce ve ifade özgürlüğüne, toplumsal hafızaya, mizaha ve muhalefete yönelik bir tehdit ve gözdağıdır.
Üstelik bu saldırı, iktidar bloğunun kimi bakanlarının, medya organlarının ve yandaş yapıların açıkça hedef göstermesi ve nefret dili kullanması sonucu gerçekleşmiştir. Bugünkü iktidarın ayrımcılığı körükleyen, toplumu kutuplaştıran, farklı kimlikleri ve muhalif kesimleri düşmanlaştıran söylemleri, yeni bir Madımak’ın zeminini hazırlamaktadır. Leman dergisine yapılan saldırının, bu kadar kritik bir tarihte yapılmış olması tesadüf değildir. Bu, doğrudan bir gözdağıdır ve bir kez daha göstermektedir ki, bu ülkede ifade özgürlüğü ve insan hakları her geçen gün daha fazla tehdit altındadır.
Uyarıyoruz: Toplumu ayrıştıran, halkları birbirine düşman eden bu iktidar dili derhal terk edilmelidir. Bugün susanlar, yarın yaşanabilecek daha büyük trajedilerin suç ortağı olacaklardır.
Yeşil Sol Parti olarak bir kez daha haykırıyoruz:
Katliamların normalleştiği, nefretin kışkırtıldığı, şiddetin siyasetin aracı haline geldiği bu düzene karşı her zamankinden daha fazla dayanışmaya, örgütlü mücadeleye ve ortak vicdana ihtiyacımız var.
2 Temmuz 1993’te yitirdiğimiz canları unutmadık, unutturmayacağız.
Yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın özgürlük mücadelesi!
“Doğayla barışmadan kalıcı barış sağlanamaz” diyen 86 ekoloji örgütü, sendika, inisiyatif ve platformun hazırladığı Doğayla da Barış başlıklı rapor bugün […]
Silahlanma ve savaşlar yükselirken ekolojik yağma hız kazanıyor! Şiddetlenen paylaşım savaşının yanı sıra dünya genelinde devam eden otoriterleşme eğilimleri ve […]
Barış yalnızca savaşların olmaması değil, adaletin, eşitliğin ve özgürlüğün hayatın her alanında gerçekleşmesi demektir. Barış mücadelesi, insana ve doğaya yönelik […]
İsrail’in Gazze’ye yönelik işgali ve Filistin halkına karşı yürüttüğü saldırılar, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçmektedir. Çocukların, kadınların, yaşlıların […]